be on Anlamı, Karşılığı

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P Q R S Ş T U Ü V W X Y Z

İngilizce - Türkçe

  • be on
    1. (elektrik/su/gaz) açık olmak; (elektrik/ışık) açık olmak. 2. (makine/aygıt) çalışmak, açık olmak.
  • be on a better footing than ever
    araları her zamankinden daha iyi olmak.
  • be on a diet
    perhiz yapmak, rejim yapmak.
  • be on a par with
    ile aynı/eşit derecede/değerde olmak.
  • be on an even keel
    1. başta ve kıçta çektiği su aynı olmak, (gemi) dengede olmak. 2. k. dili her şey yolunda olmak.
  • be on display
    sergilenmek.
  • be on edge
    sinirleri gergin olmak.
  • be on familiar ground
    1. bildiği bir yerde/yörede bulunmak. 2. bildiği bir konuyla ilgilenmek.
  • be on fire
    yanmak.
  • be on good terms
    (with) (biriyle) arası iyi olmak: Ece´s on good terms with Ayşen. Ece´nin Ayşen´le arası iyi.
  • be on guard
    1. nöbet tutmak. 2. tetikte olmak.
  • be on its way out
    -in devri kapanmak üzere olmak.
  • be on one´s hands
    (yük sayılan bir şey/biri) -in başında olmak, -in sorumluluğunda olmak.
  • be on one´s last legs
    ömrü/miadı dolmak üzere olmak.
  • be on one´s mettle
    elinden geleni yapmaya hazır olmak.
  • be on one´s own
    1. başkasından yardım görmeden geçinmek/rızkını kazanmak, kendi kendini geçindirmek, başının çaresine bakmak. 2. yalnız başına kalmak.
  • be on one´s own responsibility
    (yaptığı şeyden) kendisi sorumlu olmak.
  • be on one´s toes
    k. dili uyanık/dikkatli olmak.
  • be on one´s way out
    çıkmak: We were just on our way out. Biz şimdi çıkıyorduk.
  • be on overtime
    fazla mesai yapmak, mesaiye kalmak.
  • be on pins and needles
    k. dili diken üstünde olmak, endişe içinde olmak.
  • be on probation
    şartlı tahliyeden sonra gözetim altında olmak.
  • be on s.o.´s side
    1. birinden yana olmak, birinin tarafını tutmak. 2. birinin lehinde olmak, birine yararlı olmak: Youth is on your side. Genç olman lehinedir.
  • be on s.o.´s trail
    birinin izini takip etmek; birini aramak.
  • be on s.t.´s trail
    1. (av köpeği) avın izini takip etmek: The dogs´re on the trail. Köpekler iz sürüyor. 2. bir şeyi takip etmek; bir şeyi aramak.
  • be on show
    sergilenmekte olmak.
  • be on skid row
    k. dili serseri ve sefil bir hale düşmüş olmak.
  • be on speaking terms
    (with) (biriyle) selamlaşıp konuşmak.
  • be on strike
    grev yapmak.
  • be on tap
    1. k. dili hazır bulunmak. 2. (bira) fıçıdan alınıp satılmak.
  • be on target
    1. (bir tahmin) doğru çıkmak. 2. (bir iş) belirlenen süreye uygun olarak ilerlemek.
  • be on television
    televizyonda olmak; televizyona çıkmak.
  • be on tenterhooks
    endişe içinde olmak.
  • be on the air
    (radyodan/televizyondan) yayımlanmak; yayımda olmak.
  • be on the alert
    tetikte olmak.
  • be on the ball
    argo akıllı ve dikkatli olmak.
  • be on the decline
    (kuvvetli/yüksek bir durumdan) düşmekte olmak: The birthrate is on the decline. Doğum oranı düşmekte. The Roman Empire was on the decline. Roma İmparatorluğu artık gerilemekteydi.
  • be on the defensive
    savunma durumunda olmak.
  • be on the go
    birtakım işlerle meşgul olmak.
  • be on the high (low) side
    oldukça pahalı (ucuz) olmak.
  • be on the house
    ... işyerinin ikramı olmak, ... şirketten olmak: Your meal tonight is on the house. Bu geceki yemeğiniz lokantamızın ikramı.
  • be on the level
    k. dili doğruyu söylemek.
  • be on the make
    k. dili 1. köşeyi dönmeye çalışmak; statüsünü yükseltmeye çalışmak. 2. cinsel ilişki için eş aramak.
  • be on the mend
    (hasta) iyileşmek.
  • be on the point of
    -mek üzere olmak: He was on the point of going. Gitmek üzereydi.
  • be on the right road
    doğru yolda olmak.
  • be on the road
    1. yolda olmak, seyahat etmek. 2. yola çıkmış olmak. 3. to -e doğru ilerlemek.
  • be on the safe side
    ihtiyatlı davranmak.
  • be on the shelf
    1. kızağa çekilmiş olmak; emekliye ayrılmış olmak. 2. (kadın) evde kalmış olmak.
  • be on the skids
    k. dili kötü bir durumda olmak, kötüye gitmek.
  • be on the spot
    olayın geçtiği yerde bulunmak.
  • be on the table
    1. teklif edilmiş olmak. 2. (tasarının/meselenin) görüşülmesi/tartışılması ileri bir tarihe bırakılmış olmak.
  • be on the telephone
    k. dili telefonda olmak/konuşmak.
  • be on the tip of one´s tongue
    k. dili dilinin ucunda olmak: It was on the tip of my tongue. Dilimin ucundaydı.
  • be on the tip of one´s tongue
    k. dili dilinin ucunda olmak.
  • be on the up-and-up
    k. dili yalansız konuşmak; dürüst bir şekilde davranmak: I think he´s on the up-and-up. Bence numara yapmıyor.
  • be on the wane
    azalmakta/batmakta/sönmekte/sonuna yaklaşmakta olmak.
  • be on the watch
    1. tetikte olmak, kulak kesilmek. 2. nöbette olmak.
  • be on the wing
    uçmakta olmak, uçmak.
  • be on to
    k. dili (birinin) ne halt/haltlar yediğini/karıştırdığını bilmek.
  • be on top of
    k. dili (duruma) hâkim olmak.
  • be on top of the world
    k. dili çok mutlu olmak, sevinçten uçmak.
  • be on top of the world
    k. dili sevinçten uçmak, ayakları yere değmemek, bastığı yeri bilmemek.
  • be on top of things/the news
    k. dili olup bitenlerden haberdar olmak.
  • be on trial
    1. yargılanmak. 2. denenmek.
  • be on vacation
    tatilde olmak, tatil olmak: Schools are on vacation. Okullar tatil.